- Makaleyi Paylaş
- Facebook'ta Paylaş
- Twitter'da Paylaş
- 03 Mart 2020, Salı 3:03
Türkçemizin yazım kurallarında, insanlardan söz ederken “tane” kelimesi kullanılmaz. Bu basit dil bilgisi kuralı, ilkokulda öğretilmektedir. 22 Şubat Cumartesi günü İzmir'in Kınık ilçesinde Kuzey Ege Otoyolu açılışına katılan ve konuşma yapan AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan; “Birkaç tane şehidimiz var. Birkaç tane şehidimizin karşılığında yüze yakın orada lejyonerlerden etkisiz hale getirdik. Şehitler tepesi hiçbir zaman boş kalmayacak” ifadelerini kullandı.
.
Tayyip Erdoğan’ın “birkaç tane şehidimiz var” açıklamasından sonra ölümü kamuoyundan gizlenen şehitlerden birinin Albay Okan Altınay olduğu belirtildi. Libya’da hükümet dışı silahlı güçlerden Hafter milislerinin saldırısında şehit düşen Albay Okan Altınay'ın cenazesi Türkiye'ye getirildi, Aydın’da sessiz sedasız, tören yapılmadan toprağa verildi. Birkaç tane denilen şehitlerimizin her biri bir annenin, bir babanın çocuğu, bir genç kadının kocası, bir küçük çocuğun babası, bir ablanın, bir ağabeyin kardeşi. Bu “tane” sözcüğünün hoş karşılanabilir hiç bir yanı yoktur.
Daha önce şehitler için “kelle” diyen Tayyip Erdoğan, bu kez “tane” diyerek şehitlerimizi önemsizleştirmeye çalışmış ve değersizleştirmiştir. 27 Şubat Perşembe gecesi bu kez İdlib bataklığında resmi verilere göre 36 askerimiz şehit edilmiştir. En küçük bir açılışı bile kaçırmayıp, sürekli konuşanlar, bu şehitlerin açıklamasını Hatay Valisi'ne yaptırdılar. Hükümetin açıklama yapması gerekirken Hatay Valisi’ne açıklama yaptıranların aklına ilk önce internet erişimini kısıtlamak geldi. Çünkü toplumun gerçekleri öğrenmesinden çekinenler, kendilerine karşı eylem yapılmasından korktular. Bu iletişim çağında bilgiye ulaşılması çok kolaydır, zaten gerçeklerin er ya da geç ortaya çıkacağı da bilinmektedir.
Tayyip Erdoğan’ın sık sık söylediği “şehitler tepesi hiçbir zaman boş kalmayacak” ne demektir? Bu tepe nerededir ve niçin boş kalmayacaktır? Bu patolojik söylemin amacı nedir? Kimisinin sahte raporla, kimisinin para vererek askerlik yapmadığı bir ortamda, yoksul aile çocukları şehit olmaktadır. Gencecik Mehmetçikler, ülkemizi yönetenlerin yanlış kararları sonucunda şehit olmaktadır. Bizim askerimizin İdlib’de ne işi var? Kimi korumaktadır, kimlere destek olmaktadır? Uzak diyarlarda uğruna şehit olunacak hangi yurt değerleri savunulmaktadır, nasıl bir ulusal çıkarımız vardır? Bu yapılana vatan savunması denilebilir mi?
İdlib’de aylardır kanlı bir savaş sürmektedir. Hemen hemen her gün artan şehit sayısı korkutucu ve ciddidir. Son bir ay içinde yaklaşık 60 şehit vermemiz, “vatan savunması” olarak açıklanamaz. Şehit sayısı konusunda dünyanın her yerindeki basın kuruluşlarından değişik bilgiler gelmektedir. İdlib’de Suriye devletine karşı mücadele eden radikal İslamcı terör gruplarını korumak için, Türk ordusunu hedef haline getirmek ihanettir. Türk Milleti, terör destekçisi konuma düşürülmektedir. İdlib’de bir uçak bile uçurulamayan bölgede hava üstünlüğü sağlamadan kara harekâtına girişilir mi? Böyle bir harekâtın Türk askerlerini ölüme göndermek olduğunu siviller bilemese bile, askeri yetkililer neden gündeme getirmedi? Böylece İdlib’te Türk askerleri göz göre göre tuzağa düşürülmüş oldu. Artık toplum içinde güçlenen “biz neden İdlib’de savaşıyoruz” söylemine kulak verilmelidir.
Siyasi partiler Suriye konusundaki politikalarını açıklayıp, TBMM’yi toplamayan AKP'yi kınamalı, Tayyip Erdoğan'ı istifaya çağırmalı ve yanında yer almamalıdır. Suudi kralı ölünce üç gün yas ilan edenler, Mursi ölünce bütün camilerde gıyabi cenaze namazı kıldıranlar, şehitlerimiz karşısında hiçbir şey olmamış gibi davranmaktadırlar. Üstelik olaydan iki gün sonra ilgisiz bir konuşma ile gülmek ve güldürmek de korkunçtur.
Şehitler tepesi boş kalsın; bu ülkede herkes bu söylemden ürkmektedir.
Bu ülkenin genç insanları Libya’da, Suriye’de ölmemelidir. Ülkemize kimse saldırmamışken, işgal etmemişken Mehmetçiklerimizi neden yabancı topraklara gönderdiğimiz bir gün mutlaka sorgulanacaktır. Ve bu sorgulama yargılamayla bitecektir. Devlet adamlığı genç insanlarımızı yabancı topraklara ölmeye göndermek değil, her birini kendi çocuğumuz gibi görüp, geleceğini sağlamaktır. Ülkemizin çıkarları savaşla değil, barışla korunmalıdır. “Ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe, savaş bir cinayettir” diyen eşsiz liderimiz Atatürk’ün “yurtta barış dünyada barış” sözü de asla unutulmamalıdır.
http://www.bursaarena.com.tr/birkac-tane-makale,4222.html
MAKALEYE YORUM YAZIN
-
27.05.2020 60. Yılında 27 Mayıs 1960
-
25.05.2020 Kışkırtma..
-
18.05.2020 Çaktırma..
-
11.05.2020 Darbe..
-
04.05.2020 Haram..
-
27.04.2020 23 Nisan'dan Günümüze..
-
20.04.2020 Yangından mal kaçırmak..
-
13.04.2020 Kriz Yönetmek..
-
06.04.2020 BAĞIŞ
-
31.03.2020 Koronavirüslü Yaşam..
-
23.03.2020 Koronavirüs Üzerine..
-
17.03.2020 Koronavirüs
-
09.03.2020 Kadınlarımız
-
24.02.2020 CHP'de Demokrasi..
-
17.02.2020 Kızılay'ın Düşündürdükleri
-
10.02.2020 Beraber Yürüdük
-
03.02.2020 Üniversiteler Susmaz (*)
-
31.01.2020 Gazipaşa'yı Korumak
-
20.01.2020 Voleybolcu Kadınlarımız
-
13.01.2020 Mehdi Gelecek..
-
06.01.2020 Maşa Olmak..